9333,42%0,61
39,14% 0,04
44,82% 0,80
4247,84% 0,63
6744,07% 0,63
İlahiyat Fakültesi öğrencisi Sena Düzgün’ün intiharıyla ilgili yürütülen soruşturmada çarpıcı detaylar gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Genç öğrencinin hayatına son vermesinin ardından başlatılan adli ve idari süreçler, olayın ardındaki ilişkileri ve ihmalleri aydınlatma çabasına dönüştü.
Soruşturma dosyasına yeni giren WhatsApp yazışmaları, Sena ile araştırma görevlisi Ahmet arasında geçen yoğun iletişime dair önemli ipuçları sunuyor. Bu yazışmalar, yalnızca duygusal bir ilişkinin değil, aynı zamanda derin bir psikolojik etkilenmenin izlerini taşıyor. Mesajlarda Sena’nın yaşadığı duygusal kırılmalar, hayal kırıklıkları ve giderek artan ruhsal çöküntü açıkça hissediliyor.
Dosyaya eklenen tanık ifadesi ise olayın seyrini değiştirecek nitelikte. Tanık, Sena’nın son dönemlerde duygusal olarak çok yıprandığını, Ahmet ile yaşadığı ilişki nedeniyle içe kapanmaya başladığını ve çevresine defalarca üzüntüsünü dile getirdiğini aktardı. Bu ilişki biçiminin Sena üzerinde derin bir psikolojik baskı yarattığı, genç kadının zamanla çıkmaza sürüklendiği ifade edildi.
Sena'nın geride bıraktığı intihar mektubunda da araştırma görevlisi Ahmet’e yer vermesi, soruşturmanın bu ilişki ekseninde derinleştirilmesine yol açtı. Ahmet’in yazışmalardaki tavrı, gelgitli duygular ve zaman zaman baskı yaratan bir iletişim biçimi olarak değerlendiriliyor.
Üniversiteden İlk Adımlar
Olayın ardından üniversite yönetimi, hem idari bir soruşturma başlattığını hem de öğrencilerle akademik personel arasındaki ilişkilerin yeniden ele alınacağını açıkladı. Bu kapsamda öğrencilere yönelik psikolojik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gündeme geldi.
Uzmanlar, bu tür olayların önlenebilmesi için üniversitelerde ruh sağlığına ilişkin daha kapsayıcı ve ulaşılabilir destek sistemlerinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Genç bireylerin yalnız bırakılmaması, akademik ortamda yaşanan her türlü duygusal istismarın önlenmesi adına somut adımlar atılması çağrısı yineleniyor.
Bu trajik olay, yükseköğretim kurumlarında yalnızca akademik başarıya değil, öğrencilerin duygusal güvenliğine de öncelik verilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.